 |
SÜREDURUM
AKLIN DEVİNİMİ
Bu yazı “okuyucusuna”
itafen yazılmıştır. Okuyucunun akıl dışı nesnelliğine ilişkin tespitlerde
bulunup, akli bir eleştiri yapma amacındadır. Eleştirinin yöntem olarak seçilmesi,
aklı devindiren yegane güç olmasından kaynaklanmaktadır.
Söz konusu “okuyucunun” bilinci, onu
yalnızca baskıcı toplumsal sisteme ve sömürücü üretim sürecine uyarlanacak ruhsuz
birer makine olarak alan, yalancı bir eğitim düzeni tarafından şekillendirilmiştir.
Bu süreç ilk olarak, bilimsel düşünmenin temel koşulu olan merak duygusunun
köreltilmesiyle başlamıştır. Merak duygusu elinden alınmış “okuyucu” zihinsel
faaliyetini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu durum bütün güçlüğüne rağmen
onarılamaz değildir. Sonradan yitirilmiş bu duygunun tekrar kazanılma şansı her
zaman vardır.
Su götürmez bir gerçektir ki zihinsel
faaliyet insanlara özgü bir edimdir. İnsanı hayvandan ayıran tam bu zihinsel
faaliyetten başka bir şey değildir. Fakat merak duygusu elinden alınmış ve
dolayısıyla düşünme yetisinden yoksun olan “okuyucu” insandan çok hayvanlar
alemine yaklaşmıştır. Bütün edemin, temel ihtiyaçların giderilmesiyle
sınırlanmışlığı, bunun en büyük kanıtıdır. Dış dünyaya ilişkin tepkiler
birer koşullandırılmışlıktan ibarettir. ( Burada Pavlov’un deneyi
hatırlanmalıdır.).
İnsanın zihinsel faaliyetlerinin sonucu
olan sanat, felsefe, ve bilimden bi haber olma, adeta bir erdemdir onun için. En iyi
durumda , sanat, felsefe ve bilime saygı duyulur fakat bu tarz faaliyetlerde bulunmamak
koşuluyla. Zaten de bu tür faaliyetler için gerekli zihinsel açıklık ve özgür
düşünmeden yoksundur “okuyucu”. Baskıcı, akıldışı eğitim sistemi
“okuyucunun” bu içler acısı durumunun en büyük nedenidir. Sistemin son durağı
üniversitelerde bu durum katmerlenerek kendini üretmeye devam eder. Özgür, akılcı,
bilimsel faaliyetin yegane yeri olması gereken üniversitelerde, süreç genelde tersine
işler. Çoğu zaman ne öğretenin ne anlattığı ne de öğrenenin ne anlatılmaya
çalışıldığını anlatılmadığı bir tür tarzancayla yapılır öğretim. Bir
sağırlar diyalogudur sürüp giden. Temel işlevinden yoksun olan üniversitenin,
potansiyel işsizler ordusunun geçici istihdamından öte bir amacı yoktur.
Üniversitenin temel işlevinden söz etmek ütopyacılık yada idealistlikle suçlanır.
Çoğunluk bu kanaattedir. Gerçeklik adına hiçte garantisi olmayan salt karın doyurma
uğruna, insanlara koşullara uyulması salık verilir. (Bu durum gene Pavlov’un
deneyini anımsatmaktadır.) Bu akıldışı bilincin arkasında Darvinci Doğal
Seleksiyonun toplumsallığa ekletik olarak uyarlanması çabası vardır(Koşullara uyan
canlılar ayakta kalır,uyamayanlar elenir.). Hem de bütün bir insanlık tarihinin
koşulları değiştirip dönüştürülmesinin tarihi olduğu göz ardı edilerek.
Geçerli olan tek alternatif koşullara uymaktır. Ötesi seleksiyondur. İnsandan uzak
hayvansal bir kategori.
Bütün bu akıl dışı sürece karşı
çıkış yok mudur hiç? Elbette vardır -seyrekte olsa- . Fakat en az bu süreç kadar
akıldışı, üzerinde çok düşünülmemiş kaba yöntemlerle. Bu karşı çıkışın
figüranları eleştiri silahından , bilimsel yöntemlerden, felsefi bakıştan yoksum,
çoğu zaman kendine güvensiz, zatlardan oluşur. İşte tam da bu yüzden bu kaba birer
karşı çıkış olarak kalır bu yüzden.
Sözü geçen akıldışı geleneksel
süreç, varoluşunu sürdürdükçe, boyun eğme, aynı ve tek düze olanı yeniden
üretme -bütün alternatiflerine rağmen- tek alternatif olarak kalacaktır ve bu kısır
döngüyü kırmanın gerçek yolu işi hemen şimdi yapmaya başlamak, akıldışı olana
akıldışı deme yürekliliğini göstermek, akılcı olanı bulup çıkarmak ve
alternatif olarak koymaktır. Unutulmamalıdır ki , insan bir potansiyeller deposu ve
alternatifler yığınıdır. Güçlükleri sevenlerin işidir bu. Çünkü
yüzyıllardır süren ve bu güne dek sürmekte olan, baskıcı gelenekçi toplumsal
yapıyı dönüştürmek hiçte kolay değildir. Hele de kendine güven duymayan
yeteneksiz tembellerden oluşan, batıdan ithal ideolojilerin kaba taklitçilerinin hiç
işi değildir. En azından verili haliyle. Apaçık ortada olan bir gerçek vardır
ki,böylesi bir dönüşüm ilkin bilinçlerde gerçekleştirilmeyip,aklın süre durumu
devindirilmedikçe, şans bir kez daha diğer kuşaklar gibi, bu kuşak için de
yitirilmiş olacaktır.
Beşir ÖZGÜR |
 |