OİDİPUS EFSANESİ

Latif bir hale gibi Thebai şehrini saran efsanelerin hiçbirisi Oidipus efsanesi kadar meşhur değildir:

00074.gif (44154 bytes)

Kadmos’un dört kızından başka bir de oğlunu ve Polydoros adıyla çağrıldığını evvelce görmüştük, işte bahtsız Kadmos’un biricik oğlu, Nykteus ile evlenerek Lapdakos’un babası oldu. Lapdakos’un da Laios adlı bir oğlu vardı.

Thebai krallığını Amphion ile Zethos, zorla ele geçirdikleri zaman Laios, şehrin kralıydı. İki kardeş krallığı ele alınca eski kralı sürgün ettiler. Fakat Amphion ile Zethos’un ölümünden sonra Laios menfadan geldi, yine krallığı ele aldı. Tekrar tahtı ele geçiren kral; Kreon’un hemşiresi İokaste ile evlendi. Bu evlenme sonunda hiç çocukları olmadığından Laios, karısını yanına alarak Apollon’a danışmak üzere Delphi’ye gittiler. Çocukları olması için yalvardılar, yakardılar. Tanrı krala bir erkek çocuğu olacağını, fakat çocuğun büyüyünce kendisini öldürerek annesi ile evleneceğini ve aileyi mateme sokarak, kana boyayacağını haber verdi. Gerçekten de çok geç olmadan Kraliçe İokaste bir erkek çocuğu doğurdu.

t0076.gif (5123 bytes)

Fakat kral, Tanrının uğursuz katil ve namussuz olacağını haber verdiği bu çocuğu, öldürtmek istedi. Annesi bu buyruğu yerine getirecek adama rica ederek, çocuğun öldürülmemesini, ancak kendi kendine ölmesi için ıssız bir yere bırakılmasını temin etti.

Bu vazifeyi alan adam, çocuğu Kithaeron dağına götürerek tek ayağından ağaca astı. Fakat Tanrılar öldürmek istemediklerini öldürmezler. Korinthos kralının sürülerini güden çobanlar, ayağından asılmış bulunan bu yavrunun feryadını duyarak koştular. Onu kurtardılar. Ve krallarına götürdüler. Kraliçe, bulunan bu çocuğu görmek istedi. Kendisinin çocuğu olmadığından bu masumu evlat edindi. Ve ona Oidipus adını koydu.

Bu kelimenin Yunanca manası “Ayağı şişmiş, incinmiş” demektir. Gerçekten onu ağaca bıraktıkları için ip yavrunun nazik topuğunu incitmiş, şişirmişti. Kral Polybos’un sarayında büyütülen bu çocuk kralı öz baba, kraliçeyi de öz anne sanıyordu.

İlk gençlik çağına basınca bir gün, arkadaşları onunla alay ettiler ve kral ailesine mensup olduğuna dair hiç bir hak iddia etmeyeceğini söyleyerek onu küçük gördüler. Bunun üzerine doğumunu perdeleyen esrarı aydınlatmak için Delphi şehrine giden kutsal yolu tuttu. Onun aslının ne olduğuna kimin oğlu bulunduğuna dair hiç bir şey söylememekle beraber Tanrı Apollon, ona babasını öldüreceğini ve annesiyle evleneceğini anlattı. Kendini Korinthos Kralının öz evladı sanarak Oidipus, bu felaketten sakınmak için kral ve kraliçenin yanına yani saraya dönmedi.

Fakat, eski bir şairin;

“ Hâkim-i-hükm-i-ezel infaz için takdirini,

Selbeder erbâb-i-aklın, re’yini, tedbirini.”

dediği gibi, gerçekten aciz, zavallı insanlar tedbirle, takdirin önüne geçemezler.

Thebai şehrini terkeden Oidipus, Phokis’e gitmek üzere yola çıktı. İki yolun kavuştuğu bir noktada bir arabayla karşılaştı. İçinde öz babası Laios bulunuyordu. Araba o kadar hızlı yanından geçti ki tekerleklerden biri ayağını ezdi.

Bu dikkatsizliğe çok kızan ve canı yanan Oidipus, kral Laios’un arabacısına öldürücü bir darbe vurdu. Thebai Kralı, adamın öcünü almaya hazırlanırken, kendi öz evladı tarafından öldürüldü. Laios’un katilinden sonra Kadmos’un tahtı Oidipus’un annesi olan İokaste’nin kardeşi Kreon’un eline geçti.

Bu sıralarda Sphinks adında aciz bir mahluk peydah oldu ve memleketi mahvetmeye başladı. Thebai civarında; şehre gelen ana yola hakim kayanın üstünde yer tutan bu korkunç mahluk, gelip geçenleri durduruyordu. Onlara tuhaf bir bilmece soruyordu. Bu bilmeceyi çözemeyenleri parçalıyordu.

 00076.gif (54308 bytes)

Birçok yolcu bu müthiş hayvanın kurbanı oldu. Hiç kimse onun sorduğu bilmeceyi çözemiyordu. Bu cinayetlere son vermek ve bu beladan memleketi kurtarmak için Kreon şöyle bir tedbir düşündü: Bu felaketten vatandaşları kurtaracak kimseye Krallığı bağışlayacağını ve hemşiresiyle onu evlendireceğini ilan etti. Böylece bu mel’un mahluk için, Kreon tahtını ve hemşiresini ortaya koyuyordu. Tam bu sıralarda Oidipus, Thebai’de bulunuyordu. Sırtında seyahat elbisesi, elinde bir mızrak olarak korkunç Sphinks’in karşısına dikildi. Yüksek bir kayanın üstünde oturan bu acayip mahluk ona şu bilmeceyi sordu:

- Sabahleyin dört, öğle vakti iki, akşamleyin üç ayak üstünde yürüyen hayvan hangi hayvandır?

Zeki Oidipus azıcık düşündükten sonra şöyle karşılık verdi.

- Sabahleyin dört, öğle vakti iki, akşamleyin de üç ayak üstünde yürüyen hayvan, insandır. Çünkü insan hayatının sabah vaktinde yani çocuk iken dört ayak üstünde emekler; büyüyünce iki ayak üstünde yürür. Ömrünün akşamı olan ihtiyarlık çağında dermansız bacakları onu çekemez, bu sebepten bir bastona dayanmak zorunda kalır.

00077.gif (13876 bytes)

Bilmecenin çözüldüğünü gören Sphinks, kendini yüksek kayadan aşağı atarak kafasını parçaladı ve intihar etti. Kreon sözünde durdu. Sphinks’i yenen Oidipus’a, Thebai şehrinin krallığı ile kızkardeşi İokaste’yi verdi. Böylece Oidipus, haberi olmadan kendi öz annesi ile evlenmiş ve Tanrı Apollon’un haber verdiği şeyler gerçekleşmiş oldu.

a0074.gif (5062 bytes)

Anne ile oğlunun evlenmesinden dört çocuk doğdu. Bunların ikisi; Eteokles ile Polyneikes erkek; Antigone ile İsmene, kız idiler. Bu evlenmeden tanrılar iğrendiler ve Oidipus’tan ve Thebai şehrinden öç almakta geç kalmadılar. Gerçekten de o sıralarda Thebai bölgesinde anlaşılmaz bir afet kendini gösterdi. Toprağın yetiştirdiği meyveler daha çiçek halindeyken yandı, kavruldu, doğurmak üzere olan hayvanlar ve gebe kadınlar vaktinden evvel yavrularını, çocuklarını düşürmeye başladılar. Memleket baştan başa bir felaket ve ızdırap kaynağı oldu. Bu müthiş afetin, bu tahammül edilmez belanın sebebini Tanrılara danıştılar. Tanrılar; bütün bu musibetlere; Laios’un öldürülmesinin sebep olduğunu; bu felaketlerden; belalardan kurtulmanın biricik çaresinin suçluyu bulup cezalandırmak gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Oidipus, kralı öldürenin, yani Lapdakos’un oğlunun katilinin aleyhinde, kin ve nefret dolu ateşli bir hitabede bulundu. Sonra hemen katilin kim olduğunu öğrenmek için meşhur sihirbaz Rahip Teiresiad’a gitti. Kör ve çok ihtiyar olan sihirbazı, müthiş hakikatı söylemeye zorladı.

Oidipus, babasını kendisinin öldürdüğünü ve anasıyla zina ettiğini öğrenince dünyanın en bahtsız, en iğrenç adamı sayıldı. Anası ve karısı İokaste kendini astı. Oidipus, eliyle kendi gözlerini oyarak çıkardı ve bu uğursuz iğrenç mahluk Kreon tarafından bir uyuz köpek gibi kovuldu.

Yurdundan, tahtından kovulan ve kalbinde teselli bulmaz iç ağrıları, vicdan azapları bulunan Oidipus, kendi öz evladının da hakaretine maruz kaldı. Evlatlarından teselli beklerken hakaret gördü. Bir baba için yalnız bu acı yetmez mi? Halbuki Oidipus, bütün Tanrıların ve insanların iğrendikleri bir zavallıydı. Bilmeden işlediği günahların acısını çeken kral şimdi kör bir dilenci olmuştu. Bereket versin iyi kalpli kızı, Sadık Antigone, ihtiyar ve kör babasını bırakmadı. Elinden tuttu, onunla beraber dolaştı.

Bu yüzden Antigone, evlatların babalara karşı gösterdikleri muhabbet ve şefkatin timsali olarak kaldı. Nasıl kalmasın ki o fedakar kız bahtsız babasıyla tozlu yollarda dolaşmayı, dilenmeyi güzel bir delikanlıyla evlenmeye hatta krallık tacına bile tercih etti.

Fakat Oidipus’un ölürken,lanet ettiği oğulların başlarına felaket yağmakta gecikmedi. Çünkü bir baba ne kadar günahkar olursa olsun evlatları hakkında ki dileklerini tanrılar daima dinler.

Babalarının feci bir şekilde ölümünden sonra Eteokles ile Polyneikes sırayla birer sene Thebai krallığı yapmaları hakkında bir anlaşmaya vardılar. İlk defa krallık tacını Eteokles aldı, hükümdarlık tatlı geldiği için bir sene müddet geçince sözünde durmadı. Tahtı kardeşine bırakmadı. Bir hadise çıkmasın diye Thebai’yi terk etmeye zorlanan Polyneikes, Argos’a vardı e oranın kralından hasız ve sözünde durmayan kardeşini zorla yola getirmek için yardım istedi. Yedi şef tarafından kumanda edilen muazzam bir ordu Argos’tan hareket ederek geldi,Thebai şehrinin göründüğü bir yere kamp kurdu.

Yedi kapılı bu meşhur şehire zarar vermemek için son bir defa olarak Argos’lular zorba krala bir elçi göndererek tahtı Polyneikes’e bırakmasını istediler. Elçi bir şey yapamadan dönünce muhasara başladı.

Orduyu idare eden yedi şeften her biri Thebai’nin yedi kapısından birinin karşısında yer tuttu. Şehrin dört tarafı güneş vurunca kıvılcımlar saçan, kalkanlar,miğferler, kan dökmeye susamış ve ekin tarlası gibi sallanan mızraklarla sarılmıştı.

Şehirdekiler kendilerini kahramanca müdafaa ediyorlardı. Fakat muhasara hiç bir netice edilmeden uzayıp gidiyordu. Çok uzun süren ve çok kanlı olan savaştan iki tarafta bıktı.

c0075.gif (5125 bytes)

Neticede Thebai’liler , Argos’lular, krallık isteyen iki kardeşin baş başa vuruşmasına ve hangisinin kazanırsa onun kral olmasına karar verdiler. Eteokles ile Poyneikes arasında müthiş bir mücadele başladı. Sonunda iki kardeş de bir biçimine getirip aynı zamanda mızraklarını birbirlerine saplayarak ikisi de öldü.

Oidipus’un iki oğlunun da bu şekilde ölümünden sonra Argos’lular çekilip gittiler. Thebai’nin krallığı Kreon’a geçti. Kreon kral olur olmaz, yurdunu kahramanca müdafaa ettiğini ileri sürerek Eteokles’in naaşını ihtişamla gömdürdü. Polyneikes’e gelince onun naaşını olduğu gibi bıraktı. Hakaret olsun diye ona hiç bir merasim yaptırmadı. Hatta onu için ağlayanları bile şiddetle cezalandıracağını ilan etti.

Taç, taht peşinde koşarak, memleketi ateşe veren, bir çok kadınları kocasız, bir çok babaların evlatsız kalmasına sebep olan Polyneikes’in naaşı ile köpeklere ve yırtıcı kuşlara ziyafet çekildi.

Fakat bu bahtsız prensin kız kardeşi olan Antigone, babasına koştuğu gibi, kardeşinin naaşını da ihmal etmedi.

Konulan yasağa rağmen, her şeyi göze alarak; zavallı kardeşinin cesedini gömdü.

Bu dini bir vazife idi,Tanrıların emrini dinlemek, zalim bir kralın buyruğuna boyun eğmekten elbette kıymetli idi.

Fakat bu vazifeyi yaparken muhafızlar tarafından görüldü; neticede diri diri toprağa gömülmeye mahkum edildi. Bu, bir ölüye karşı gösterilen muhabbettin cezası idi. Oda kapatıldığı karanlık yeraltı hücresinde kendini astı.

Home | Nöbetçi Eczane | Cleantone | News | E-Mail | Links

Back | Next