Günü gelipte yağan yağmurların
arkasından sokak lambalarını parıldatan bir ışık demeti gibi hızılı gitmeye
çalışanlar arasında bulunmak. Ya da çok farklı olarak bu lambaların
aydınlığını gösterenleri etraflarındaki ışık böcekleri olarak yorumlamak nasıl
olabileceğini göstermez bütün yaşananların. Kelimeler içerisinde ki
karışıklığı daha da bulandırmaya çalışmakta aslında anlamsızdır bilerek bir
limonu göz önünde yemek gibi. Ama isteklerini açıkça anlattığında çok daha
kötü bir şekil içerisine alabileceklerinden korkmak yersiz midir? Bu sorunun
cevabını verecek olan kişiler sayısal olarak yanlış çoğunluk içerisinde
bulunacaklardır. Çoğunluk her zaman doğru söylemez, ne de her zaman yanlış olamaz
onların dedikleri bu farklılaşma içerisinde bile. Güneşin yakınlarında soğuk bir
bardak suyun bardaktaki parıltısını görebilmek için hayatını verebilecek olanlar
içerisinde yer almak istemek yada o grubun zaten bir üyesi olabilmek en baştan. Bu ki
diğerlerinin üyelerine seçtirmediği bir vasıf olarak bilinir çok zamandan beri
yaşamın kendisi ile birlikte ışıltıların içerisinde. Karanlık olan kendileri
midir? yoksa zaten ışık onların kendileri midir? Doğru gibi geldiğinden kendi
yaptıkları farkettirmez başkalrı onların konuşmaları, yazdıkalrı, okudukalrı ...
Nedeni arama gereğini duymadan doğrudan kendi sonuçlarına ilerlemek ve onların
yanında başka diğerlerinden de sürüklemek. İşte bu gibi durumlarda ancak bir
değişim gerçekleşebilir belki. Yanlarında yürümekte olan habersizken diğerlerinden
aslında o da diğerlerinden. Yanlış bir son olur gerçekten. Umutlarını taşıyan
bulutların geri gelmesini beklerken tükenip giden yaşamın boş vagonları onun için
hoş bir raslantı olabilir ancak. Çünkü o aptal bir deli gibi hareketlerini
kontrolsüzce durdururken diğerini de kendisine benzetmesi yanlış olur. Bu benzetmeleri
yapacak olanlar zaten diğerleridir onlar değil. Böyle bir çelişki zaten içinde
bulundukalrı karışıklık içinde çok gereksiz kalır onlar içinde. Bazı noktalarda
yaklaştıkları ama bir türlü yakalayamadıkları ipliğin inceliği düşmekten
korkmadan yürütür onları ıslak denizlerin üzerinde ama o denizler nedense çok
yükseklerde. Ve yükseklikler aslında onların kendilerinde ama bu da yalnız
kendilerince. Mutlu olabilmek için çırpınmazlar diğerlerinden farklı olarak belki de
bu mutluluğun yerini bildiklerindendir kendilerinde. Ama hep gizlice bir dünya da
yerlerini sabitleyerek izlerler diğerlerince mutluluk olan şeyleri. Sessiz kalarak
çoğu zaman ama aslında bir mum gibi haykırarak anlatmak istediklerinden yenik
düşerler kendilerine bile. O zamanlar dışarıdan bakanlar anlayamazlar ne
hissettiklerini hatta o peşlerinden giden diye betimlenenler bile... Konuşur gibi
olurken diğerleriyle hep farklılıklar söylemektedirler. Gündüz vaktinde güneş
çıktığında bir zıtlık belirtisi olsun diye yağdırmazlar onlar soğuk beyaz kar
tanelerini içlerine... Ağlamazlar heryerde öylesine. Bir kişi görebilir
ağladıkları zaman aslında kalabalıktır etrafı ama bilemezler dökülen
gözyaşlarını. Parlak yada saydam değildir belki ama sessizdir o damlalar düşerken
aşağılara. Yağmurlarla karışır ve tuz tanelerini içlerinde barındırır.
Koşarken bilmediklerinden belki de bir çok duvar çıkar önlerine, ders alamazlar ki
çarparlar nedense hepsine. Beyaz bir kum tanesi gibi saati göstermeye çalışırlar
gizli bir bahçede nasıl olacağını bilemeden kendiside. Garip bir duygu ile
hareketlerini anlamak mümkün olabilecektir ama o da yalnızca bir kişide, anahtar ise
kimbilir nerede. Hatırlarlar aynı günü hep yaşarmış
gibi.Zaten günler de hep aynı gibi. Kutularda saklı günler, sadece geceleyin
ışıldayacak sanki. Başlarını öne eğdiren bilmeceler gibi. Hediyesi onun son günü
olacak sanki. Parlayacak elbet bir gün güneşi. Nedense bir tek o göremeyecek bu
vakiti. Bekledikleri gizlerini anlatacaklar ama, konuşamaz ki onların ölüleri ... |
|